Renkli Tüylü Pırıltı Masalı

Uzak diyarlarda, gökyüzünün masmavi, bulutlarının pamuk şekeri gibi hafif olduğu Mutluluk Ormanı diye bir yer vardı. Bu ormanda her hayvan kendi rengini ve yeteneğini sever, arkadaşlarıyla uyum içinde yaşardı. Ormanın yüksek dallarında, diğer kuşlara göre minicik ama tüyleri gökkuşağı gibi parlayan bir kuş yaşardı. Adı Pırıltı idi.

Pırıltı’nın tüyleri kırmızıdan mora, sarıdan turkuaza kadar uzanan canlı renklerle süslüydü. Fakat Pırıltı’nın bir sırrı vardı: Henüz hiç uçmamıştı! Kanat çırpmanın nasıl bir duygu olduğunu bilmediği için hem heyecanlı hem de biraz çekingen hissederdi. Ne zaman arkadaşları gökyüzüne korkusuzca süzülse, o yaprakların arasında saklanıp onları hayranlıkla izlerdi.

Bir sabah, ormanda büyük bir kutlama olacağı haberi yayıldı. Yaşlı kaplumbağa Düşkün tam üç yüz yaşına girmişti ve herkes onun doğum gününü kutlayacaktı. Tavşanlar karamel kokulu havuç pastaları hazırlıyor, sincaplar altın fındıklarla süslemeler yapıyor, kelebekler de rengârenk kurdeleler serpiyordu.

Pırıltı kutlamayı çok merak ediyor ama hâlâ uçamadığı için aşağıya inmekte kararsız kalıyordu. “Kanatlarım var ama ya yere düşersem?” diye düşündü. Tam o sırada yanına, pofuduk kuyruğuyla her daim neşeli sincap Zıpır geldi.

— “Merhaba Pırıltı! Aşağıya gelip Düşkün’ü birlikte kutlasak ya!” dedi.

Pırıltı mahcup bir gülümsemeyle, “Ama ben hâlâ uçamıyorum,” diye fısıldadı.

Zıpır patilerini birbirine vurup, “Endişelenme! Cesaret dediğin kanatlarını denemekle başlar,” dedi. “Bak, senin tüylerin gökyüzünün tüm renklerini taşıyor. Demek ki gökyüzü seni bekliyor!”

Bu sözler Pırıltı’nın içini ısıttı. Kanatlarını usulca açtı. Hafif bir rüzgâr esiyor, yapraklar hışırdıyordu. Aşağıda dostları hazırlık yapıyor, şarkılar mırıldanıyordu. Pırıltı kalbinin pıt pıt atışlarını duyabiliyordu.

— “Bir… iki… üç!” diye saydı sessizce ve… zıpladı!

İlk anda gökyüzü onu hafifçe kucakladı. Pırıltı panikle kanatlarını çırptı. Yukarı, biraz sağa, biraz sola… Sonra havanın onu nazikçe taşıdığını fark etti. “Uçuyorum!” diye cıvıldadı; sesi neşeyle yankılandı.

Masal Evreni - Masal Oku
Masal Evreni – Masal Oku

Aşağıda Zıpır mutlulukla zıplıyor, tavşanlar alkışlıyordu. Kelebekler havada dans ediyor, “Bravo Pırıltı!” diye kanat çırpıyordu. Pırıltı onların sevincini görünce cesareti büyüdü, rüzgâra kendini tamamen bıraktı. Gökyüzünde daireler çiziyor, güneş ışıklarını tüylerinde parıltılara dönüştürüyordu.

Kısa süre sonra Düşkün’ün kutlama alanına vardı. Ormanın merkezindeki büyük meşe ağacının altında, rengârenk süslerle bezenmiş uzun bir masa kurulmuştu. Pırıltı zarifçe süzülüp masanın yanına indi. Dostları alkış yağmuruna tuttu.

Yaşlı kaplumbağa Düşkün yavaşça başını kaldırıp, “Demek sonunda gökyüzünün renkli çocuğu uçmayı seçti,” dedi ve gülümsedi. “Bugün hem benim doğum günüm hem de senin cesaret günün olsun, Pırıltı.”

Pırıltı utangaçça başını önüne eğdi. “Dostlarımın desteği olmasaydı hâlâ yaprakların arasında saklanıyor olurdum,” dedi.

Tam o sırada üzerlerine tatlı bir meyve aroması yayıldı. Tavşanlar cevizli havuç pastayı getirmişti. Pastanın üstünde, Pırıltı’nın tüylerine benzeyen şeker renkleri vardı. Herkes bir dilim aldı. Pırıltı da payını tadınca mutlulukla çın çın ötüverdi.

Kutlamanın ilerleyen saatlerinde Pırıltı daha önce hiç görmediği kadar özgürdü. Kanat çırptıkça rüzgâr, ona pembe çiçek kokuları getiriyor; gökyüzü, güneş ışıklarıyla kanatlarını ısıtıyordu. O da diğer kuşlara rehberlik ediyor, cesaretiyle ilham veriyordu.

Gün batımına doğru, Düşkün küçük bir konuşma yapmak istedi. “Sevgili dostlar,” dedi, “Bazen yapamadığımızı sandığımız şeyler, denemekten korktuğumuz içindir. Pırıltı bize gösterdi ki cesaret, içimizde saklı ama arkadaşlarımızın desteğiyle filizlenen bir çiçektir. Pırıltı bugün gökyüzüne rengini kattı; biz de ona sevgi kattık.”

Ormandaki herkes coşkulu bir “Yaşasın!” haykırışı yaptı. Kelebekler gökyüzüne kalp şeklinde süzüldü, tavşanlar kulaklarını sevinçle salladı, sincaplar kuyruğunu ritim tutar gibi salladı.

Güneş dağların ardına inerken Pırıltı göğe bir kez daha yükseldi. Gökyüzü turuncu, pembe ve morla boyanmıştı. Bu renkler, tüyleriyle birleşince adeta bir tablo oluşturdu. Pırıltı yukarıdan arkadaşlarına baktı ve bağırdı:

— “Teşekkür ederim, iyi ki varsınız!”

Ardından Mutluluk Ormanı’nın üzerini nazik bir akşam serinliği sardı. Kuşlar yuvalarına dönerken Pırıltı da en yüksek dala kondu. Yıldızlar parlamaya başlamıştı. Pırıltı gözlerini kapatıp günün anılarını düşündü: İlk çırpışını, dostlarının alkışlarını, Düşkün’ün bilge sözlerini…

O gece rüyasında, tüyleriyle kocaman bir gökkuşağı çizdiğini gördü. Rüyasında bütün arkadaşları gökkuşağının altından geçiyor, renkleriyle neşeleniyor, sevgiyle birbirlerine sarılıyordu.

Sabah güneşi yeniden doğduğunda, Pırıltı artık bambaşka bir kuştu. Çekingenliğin yerini özgüven, korkunun yerini mutluluk almıştı. Gün doğarken kanatlarını açtı ve şöyle dedi:

— “Bugün yeni maceralara uçma günü!”

Ve rüzgâra hafifçe kanat çırparak yükseldi. Artık gökyüzü onun evi, renkli tüyleri özgürlüğün sembolüydü. Dostlarının sesleri gökyüzüne karıştı:

— “Uç, Pırıltı! Renklerinle göğü boya!”

Pırıltı gökyüzünde süzülürken, herkes bir kez daha anladı ki cesaret, sevgiyle birleşince gökkuşağı kadar parlak olur.

0 Votes: 0 Upvotes, 0 Downvotes (0 Points)

Bir yanıt bırakın

Önceki Yazı

Sonraki Yazı

Sonraki Yazı Yükleniyor...
Kenar Çubuğu
Yükleniyor

Giriş yapılıyor 3 saniye...

Kaydolunuyor 3 saniye...