
Minik Elif, her şeyden çok kitapları severdi. Odası, rengarenk kapaklı, birbirinden ilginç hikayelerle dolu kitaplarla doluydu. Geceleri yatmadan önce annesi ya da babası ona masallar okur, gündüzleri ise Elif kendi kendine resimlerine bakarak hikayeler uydururdu. Kitaplar onun en yakın arkadaşlarıydı. Onlarla konuşur, onlarla güler, onlarla hayaller kurardı.
Bir akşam, Elif en sevdiği ayıcıklı pijamalarını giymiş, yatağına uzanmıştı. Annesi ona gökyüzündeki yıldızların ve bulutların arasında yaşayan sevimli bir tavşanın masalını okumuştu. Elif, gözlerini kapattığında o tavşanı, pamuk gibi bulutların üzerinde zıplarken hayal etti. “Keşke ben de bulutların üzerine çıkabilsem,” diye düşündü içinden. “Orada kim bilir ne güzellikler vardır.”
Elif tam uykuya dalmak üzereyken odasında tatlı bir meltem esti. Penceresi kapalıydı ama odasına mis gibi bir çiçek kokusu yayılmıştı. Gözlerini araladığında, yatağının yanı başında, gökkuşağının tüm renklerini taşıyan, pırıl pırıl parlayan minicik bir bulutun süzüldüğünü gördü. Bulut, pamuk şeker gibi yumuşacıktı ve Elif’e gülümsüyordu.
“Merhaba Elif,” dedi bulut, fısıltı gibi yumuşak bir sesle. “Kitapları ne kadar çok sevdiğini biliyorum. Senin gibi hayal gücü güçlü çocukları çok özel bir yere götürürüm. Benimle gelmek ister misin?”
Elif şaşkınlıktan ne diyeceğini bilemedi. Ama korkmuyordu, aksine içini büyük bir heyecan kaplamıştı. Başını “evet” anlamında salladı.
Minik bulut, Elif’in yatağının ucuna doğru yaklaştı ve büyümeye başladı. Büyüdü, büyüdü, kocaman, rahat bir koltuk gibi oldu. “Hadi atla bakalım,” dedi neşeyle.
Elif hiç tereddüt etmeden yumuşacık bulutun üzerine oturdu. Bulut yavaşça havalanmaya başladı. Odasının tavanından süzülerek geçtiler, sonra da açık pencereden dışarı çıktılar. Gökyüzü, yıldızlarla ışıl ışıldı. Ay dede onlara gülümsüyordu. Elif aşağıya baktığında evlerini, sokaklarını minicik gördü. Sanki bir oyuncak şehrin üzerinde uçuyorlardı.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordu Elif merakla.
“Sürpriz,” dedi bulut kıkırdayarak. “Ama eminim çok seveceksin.”
Uçtular, uçtular, yıldızların arasından, ay dedenin yanından geçtiler. Sonunda, Elif’in daha önce hiç görmediği kadar büyük, bembeyaz, pofuduk bulutlardan oluşan bir adaya geldiler. Bu adanın tam ortasında, yine bulutlardan yapılmış, ama bu sefer rengarenk, şeker gibi görünen kocaman bir bina vardı. Binanın üzerinde “Bulutların Üzerindeki Kütüphane” yazıyordu.
“İşte geldik!” dedi minik bulut gururla. “Burası sadece hayal gücüyle ulaşılabilen, dünyanın en güzel kitaplarının olduğu kütüphane.”
Bulut, kütüphanenin kapısının önüne usulca kondu. Elif heyecanla aşağı indi. Kütüphanenin kapısı, bir kitabın kapağı gibiydi ve üzerinde konuşan hayvanların, uçan çocukların resimleri vardı. Kapı, Elif yaklaşınca kendiliğinden açıldı.

İçerisi, Elif’in hayal bile edemeyeceği kadar güzeldi. Duvarlar pamuk şeker pembesi, raflar limon sarısıydı. Raflarda duran kitapların kapakları ışıl ışıl parlıyordu. Bazı kitaplar şarkı söylüyor, bazıları kendi kendine sayfalarını çeviriyordu. Havada uçuşan minik, kanatlı kitap perileri, etrafa neşe saçıyordu. Kütüphanenin ortasında, bulutlardan yapılmış rahat koltuklar ve masalar vardı. Her köşede farklı bir macera Elif’i bekliyordu.
Elif şaşkınlıkla etrafına bakındı. “Burası harika!” diye fısıldadı.
Yanına, üzerinde yıldız desenleri olan mor bir elbise giymiş, saçlarında papatyalar olan sevimli bir kız yaklaştı. “Hoş geldin Elif,” dedi gülümseyerek. “Ben Lili. Bulutların Üzerindeki Kütüphane’nin koruyucusuyum. Buradaki her kitap, okuyucusunun hayal gücüyle canlanır.”
Elif, Lili ile birlikte kütüphaneyi gezmeye başladı. Bir rafta, dokunduğunda içindeki karakterlerin üç boyutlu olarak canlandığı kitaplar gördü. Başka bir rafta, okurken mis gibi çikolata kokusu yayan kitaplar vardı. Bir köşede ise, içine girip hikayenin bir parçası olabildiğin devasa kitaplar duruyordu.
Elif, en çok konuşan hayvanların olduğu bir kitabı sevdi. Kitabın kapağını açar açmaz, içinden sevimli bir sincap fırladı. “Merhaba Elif!” dedi sincap neşeyle. “Benimle fındık toplamaya ne dersin?” Elif kıkırdayarak sincapla oynamaya başladı. Sonra uçan bir atın hikayesini anlatan bir kitaba daldı ve o atla birlikte gökkuşağının üzerinden geçti. Rengarenk balıklarla dolu bir denizde yüzdüğü, konuşan ağaçlarla sohbet ettiği maceralar yaşadı.
Saatlerin nasıl geçtiğini anlamamıştı. Lili, “Artık uyanma vaktin yaklaşıyor Elif,” dedi yumuşak bir sesle. “Ama unutma, buraya her zaman hayal gücünle gelebilirsin.”
Elif biraz üzülmüştü ama Lili’nin sözleriyle içi rahatladı. “Tekrar geleceğim,” dedi gülümseyerek. “Burası benim en sevdiğim yer oldu.”
Minik bulut tekrar Elif’in yanına geldi. “Hazır mısın küçük maceracı?” diye sordu.
Elif, Lili’ye ve kütüphanedeki tüm o harika kitaplara el salladı. Yumuşacık buluta tekrar oturdu ve evine doğru yola çıktılar. Bulut, onu nazikçe yatağına bıraktı. “İyi geceler Elif. Tatlı rüyalar ve bol kitaplı hayaller,” dedi ve geldiği gibi sessizce süzülüp gitti.
Ertesi sabah Elif uyandığında, yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Her şeyin bir rüya olduğunu biliyordu ama o kadar gerçek gibiydi ki! O gün, kitaplarına daha bir sevgiyle sarıldı. Artık biliyordu ki, hayal gücü onu istediği her yere götürebilirdi, hatta bulutların üzerindeki o muhteşem kütüphaneye bile. Ve Elif, her gece uykuya dalarken, yeni maceralar için Bulutların Üzerindeki Kütüphane’ye gitmeyi hayal etti. Kim bilir, belki de bir sonraki ziyaretinde yepyeni arkadaşlar ve yepyeni hikayeler onu bekliyordu.